Yayın Tarihi : 03.10.2025 09:30

ÖLÜM YERYÜZÜNE ÇÖKERKEN
(6 Şubat depremlerinde hayatını kaybedenlere ve geride kalanlara ithafen)
Ölüm…
Tel örgüler gibi çekildi acının deltasına,
duvarlar çöktü,
sokaklarda siren sesleri yankılandı.
Yeryüzü kendini inkâr etti birden,
toz bulutlarına karıştı
bir şehrin kalp atışları.
Saniyeler,
zamana saplanmış cam kırıkları…
Sessizlik,
enkaz altında kalmış bir çığlık gibi.
Bir ayrılık çarptı yüzümüze,
iklimimiz değişti bir anda.
Kekeme bir hıçkırık gibi,
öfkeyle asılı bekledi yeryüzü…
Yeryüzü küstü bize,
unuttu üstünde taşıdığı güzel yüzleri.
Namluda düğümlenmiş
mermiden sözler gibi,
suskun ama ölümcül bir korku sardı…
Bir baba çocuğunun elini hiç bırakmadı,
bir kadın adını haykırdı göçüğe,
kimse duymadı.
Ölüm…
En sevdiğin,
ansızın çekip gider elinden,
bir pencere açılır gittiği yerden.
Sahi orada mı şimdi hepsi?
Şu evin ışıkları neden yanmıyor?
Hangi sokak, hangi çatı,
hangi şehir duyacak artık seslerini?
Hangi duvar geri verecek
enkaza karışan çocuk seslerini?
Herkes bir parça ölüm götürdü evine.
O gece şehir, kör bir dev gibi yıkıldı üstümüze,
karanlık susmadı, beton tozu ciğerlerimize sinmişti.
Şimşekler geçiyordu ufuk çizgisinden
ve siren sesleri yırtıyordu sessizliği.
Camdan siperlerde yaşamak
bir meydan okumaydı artık.
Kim bilir hangi sokak lambası söndü son kez,
hangi pencere artık ışığını açmayacak,
hangi el uzanamadan kaldı…
Tabelalar bile yanlış yöne bakıyor artık.
Adlarını telaffuz edemeyen şehirler kaldı geriye.
Şimdi her şey
çivisiz bir çerçevenin içinde.
Hiçbir anahtar yuvasını hatırlamıyor artık.
Volkan ÇELİK